Diyarbakır:
Kültür ve Edebiyat
Diyarbakır, yalnızca taş surlarının görkemiyle değil, yüzyıllardır söylenen türküleri, anlatılan hikâyeleri ve kaleme alınan şiirleriyle de yaşayan bir kültür hazinesidir. Bu kadim şehir, Mezopotamya’nın kalbinde, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yaparken edebiyat ve sanatla yoğrulmuş derin bir kimlik kazanmıştır.
Sözün Şehir Hali
Diyarbakır, şiirin ve sözlü anlatının hayatın bir parçası olduğu ender coğrafyalardan biridir. Efsanelerle örülmüş surlarının gölgesinde büyüyen her kuşak, kültürün taşıyıcısı olmuş; ağıtlarla, destanlarla, manilerle yaşanmışlıklarını gelecek nesillere aktarmıştır. Özellikle Kürt, Zaza, Türk, Ermeni ve Süryani edebiyatı bu topraklarda iç içe geçerek eşsiz bir anlatım zenginliği oluşturmuştur.
Büyük Edebiyatçılara Yuva
Şair Ahmed Arif’in dizelerinde yankılanan Diyarbakır, onun “Hasretinden prangalar eskittim” diye haykırdığı yer olarak hafızalara kazınmıştır. Cahit Sıtkı Tarancı, çocukluğunun geçtiği Diyarbakır evini “Memleket isterim” diyerek anlatırken, şehre olan derin bağlılığını da gözler önüne serer. Bu topraklar yalnızca onların değil; Mehmed Uzun gibi Kürt edebiyatının usta kalemlerine, Mıgırdiç Margosyan gibi Ermeni yazarlarına da ilham olmuş; her biri Diyarbakır’ın çok katmanlı kimliğine kelimelerle hayat vermiştir.
Zengin Kültürel Miras
Diyarbakır kültürü, müzikten zanaata, mimariden geleneksel halk oyunlarına kadar birçok unsuru içinde barındırır. Dengbêjlik geleneği, sözlü anlatının en güçlü örneklerinden biridir ve Kürt halk edebiyatının belleğini taşır. Bakırcılık, taş işçiliği ve yöresel kıyafetler gibi kültürel unsurlar ise şehrin kimliğini elle tutulur hale getirir.
Bir Hafıza Mekânı Olarak Diyarbakır
Diyarbakır, yaşayan bir hafıza mekânıdır. Her sokağında bir şiir, her kapısında bir masal saklıdır. Camilerle kiliselerin, hanlarla hamamların yan yana durduğu bu şehirde kültür; sadece geçmişin değil, bugünün ve yarının da mirasıdır.